"İÇTE SAĞLIK DIŞTA GÜZELLİK"
- Anasayfa
- Yaşlanmayı İlk Önce Nasıl Fark Ederiz?
Yaşlanmayı İlk Önce Nasıl Fark Ederiz?
Yaşlanmayı ilk önce nasıl ve nerede fark ederiz? Ruhumuzda mı aklımızda mı ya da vücudumuzda mı? Akıl yaşta değil başta ise yaşlanma akıl ile ilgili değil gibi. Peki ya ruh? Bence ruh hiç yaşlanmıyor… O zaman Vücudumuzda yaşlanma ilk nasıl başlıyor?
Bu ayki yazımda sizlere biraz bundan bahsedeyim istiyorum. Birbirine benzeyen milyarlarca sistem birleşerek bedenimizi oluşturdu ve biz onlara hücre adını verdik. Hücrelerdeki moleküllerin işlevsiz hale gelmesi, hücrenin de işlevsiz hale gelmesi demektir. Bu olay zamanla organlardaki çoğu hücrede yaşanır ve organlar da işlevsiz hale gelmeye başlar. Biz bu sürece yaşlanma deriz.
Yaşlanma belirtilerini fark ettiğimiz ilk yer ise cildimiz! Aslında cildimizdeki bu değişim görünür hale gelmeden çok önce başlar. Örneğin 20 yaşından sonraki her sene cildimizde %1 oranında daha az kolajen üretilir. 30’lu yaşlarımızda cilt nemini kaybetmeye başlar ve yağ hücreleri küçülür. Bu nedenle cildimiz daha mat ve ince görünmeye başlar. 40’lı yaşlarımıza geldiğimizde ise kolajen üretimi durur. Kolajen ve elastin lifleri sertleşir, kalınlaşır, yapısı bozulur ve esneklik kaybolur.
Cildin esnekliğini, bütünlüğünü, nemini sağlayan başlıca 3 temel madde var: kolajen, elastin ve hyalüronik asit. İşte yaşlanma karşıtı (anti-aging) tüm cilt uygulamalarında amaç bu üç maddenin yapımını artırmak, yıkımını azaltmak yönündedir.
Yıllardır dışta güzellik için yapılan anti-aging uygulamalarda hyalüronik asit (HA) çok ön planda idi… Çapraz bağsız HA nem aşısı ya da çapraz bağlı HA yani dolgu uygulamalarını neredeyse duymayan kalmadı… daha genç parlak görünmek için hyalüronik asit olmazsa olmazlarımızdan.
Öte yandan cildin yaşlanma karşıtı tedavilerinden kolajen önemi ise her geçen gün daha çok anlaşılır oldu. Kolajenin vücudumuzda en çok bulunan protein olduğu ve tüm protein içeriğinin %25-30’unu oluşturduğu gerçeğinin önemi daha çok anlaşıldı. Sadece cilt değil kemiğin, tendonun ve kıkırdağın ana bileşeni olduğu yani bir binanın tuğlası gibi, vücudumuzun bağ dokumuzun da bütünlüğünü kolajenin sağladığı fark edildi.
Bu bilgiden sonra 20 yaşından itibaren her sene azalan kolajen miktarı biraz daha ürkütücü gelmeye başladı değil mi? Durun panik olmayın iyi haberler de var; azalan kolajeni yerine koymak için çeşitli yöntemler artık mevcut. Dışarından kolajen almak ve cildin daha fazla kolajen üretmesini desteklemek için her geçen gün yeni tedavi seçenekleri geliştirilmekte.
Ağız yolu ile (oral destek tedavilerle dışarından kolajeni besin destek tedavisi şeklinde alabiliyoruz. Cildimize direkt uygulayabileceğimiz kolajen aşıları da benzer şekilde medikal estetikte son yıllardaki en önemli gelişmelerden biri. Bu kolajen içeren mezoterapi ürünleri cildin orta tabakasına uygulanır ve etkisi kısa sürede gözlenir. Kolajen aşısı olarak da bilinen bu yöntem belirli zaman aralıkları ile tekrarlanabilir. Üstelik kozmetik dermatolojide de artık dışarıdan cilt yüzeyine sürülen ve emilimi güçlü kolajen içeren ürünler mevcut.
Cildin kendi kolajen üretimini desteklemek de oldukça önemlidir. Bu bağlamda dermapen ile mikro-iğneleme ya da radyo frekans enerjisini kullanan mikro- iğneleme cihazları mevcuttur. Vücudun endojen kolajen elastin yapımını destekleyen bu cihazları kolajen mezoterapisi ile kombine ettiğimizde ise elimi şimdi daha da güçlü.
Yaşlanma ile gelen sarmaları, kırışıklıkları, çizgileri dert etmeyiniz onlar Türk hekimlerine emanet; zaman sizlere sadece mutluluk, huzur getirsin…